Uzun metrajlı film
Gözleri görmeyen Zatoichi (Takeshi Kitano), kumar oynayarak ve masaj yaparak hayatını sürdürmektedir. Ancak mütevazi görünüşünün ardında usta bir silahşör yatmaktadır. Şimşek hızı ile kılıç çekmektedir ve nefes kesen bir inceliğe sahiptir. Zatoichi, kötü niyetli çetelerce ve güçlü bir samuray tarafından yönetilen bir kasabaya gelir. Ailelerinin cinayetinin intikamı peşinde olan iki güzel geyşa ile karşılaştığında kartlarını açık oynamak zorunda kalacaktır. Düello, ince bir zekaya ve zen dokunuşuna sahiptir.
Film, seyircileri Columbine Lisesi’ndeki bir grup gencin okul cinayetleri konu başlığı altında yaşanan bir günlerine götürüyor. Gus Van Sant, oldukça küçük çaplı bir bütçe ve amatör bir ekip ile perdeye aktardığı filmiyle Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye Ödülü kazanmayı başarmıştır.
Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü, Tek Yüzük'ün yok edilmesi için verilen mücadeleyi konu ediyor. Orta Dünya'nın kaderi belli olmak üzeredir. Ancak Tek Yüzük'ü sahiplenmek, kimi zaman taşıyanına daha cazip gelebilir.
Film, 2004 Venedik Film Festivali ve katıldığı diğer bazı festivallerde en iyi film ödüllerinin sahibi olmuştur.
Gelecekte dünya aşırı insan nüfusu sorunuyla boğuşmaktadır. Toplum içeridekiler ve dışarıdakiler olarak ikiye bölünmüş durumdadır. Filme adını veren Kod 46, genetik anlamda ensest olan üremeyi yasaklamıştır. Genetik olarak %50 oranında birbirlerine benzeyen iki kişi birbirine aşık olur.
Conran'ın ilk yönetmenlik denemesi olan filmi başrollerinde Gwyneth Paltrow, Jude Law, Michael Gambon, Giovanni Ribisi ve Angelina Jolie rol almışlardır.
Mamoru Oshii, bir devam filmi ile yine anime severlerin karşısına çıkıyor. Bir hayalet hikayesi olan "Ghost in the Shell", gerçekten sıra dışı bir öyküye sahiptir. Filmin hikayesi, insanlığını geri kazanmaya çalışan bir adamdan arta kalan hayaletin dramı üzerine kurulmuştur.
14. yüzyılda feodal bir savaşın içinde kalan profesörlerini kurtarmak için büyük bir tehlike içine giren öğrenciler, yalnızca geçmişi kazı yaparak bulmaya çalışmadıklarını, aynı zamanda geçmişin içinde yaşadıklarının da farkına varacaklardır. Oldukça kısa zamanları olan öğrenciler, profesörlerini kurtarmak için ellerinden geleni yapmaya çalışacaklardır. Fakat yaşadıkları 21. yüzyıla tekrar geri dönebilecekler midir?
Yakın bir gelecekte Michael Jennings adında bir mühendis tersine mühendislik işinde çalışmaktadır. Rakiplerinin teknolojilerini analiz edip daha da geliştirerek yeniden üretmektedir. Jennings, müvekkillerinin fikri mülkiyetini ve kendisini korumak adına arkadaşı Shorty'nin yardımını alarak ilgili ürüne dair mühendislik bilgilerinden kurtulmak için hafıza silme işleminden geçmektedir.
Jimmy, Sean ve Dave isimli üç küçük çocuk caddede hokey oynadıkları sırada polis görünümündeki kişiler tarafından oyunu bırakmaları için uyarılırlar. Bu sert görünümlü adamlar Dave'i arabalarına alıp küçük çocuğa günlerce cinsel tacizde bulunurlar. Bu olayın üzerinden 25 yıl geçmiştir. Küçük çocuklar artık büyümüş, bu süreçte de görüşmemiştirler. Jimmy'nin esrarengiz bir şekilde hayatını kaybeden kızı, eski dostları tekrardan bir araya getirir. Artık bir polis olan Sean cinayetin ardında yatan gizemleri çözerek çocukluk arkadaşına yardım etmeye karar verir. Ancak bu cinayetteki esrar perdesi, arkadaşlıklarının ilk yıllarına kadar uzanan bir dizi gizemi doğuracaktır.
Paul Rivers, eşini seven ve hayatta kalmak için kalp nakline bel bağlamış, ağır hasta olan matematik profesörüdür. Christina Peck, bir zamanlar uyuşturucuyu da çare arayışlarına dâhil ettiği mutsuzluğunu ardında bırakmış, iki kız çocuk annesi bir ev kadınıdır. Jack Jordan ise türlü kirli işlere bulaşmış, sonrasında eşi ve çocuklarına sahip çıkarak mutluluğu dini inanışta bulmuş, eski bir sabıkalı biridir. 21 Gram filmi, kahramanlarını ardı arkasına eklemlenen rastlantılarla ve sevgi, sadakat, cesaret, tutku ve suçluluk gibi duygularla yüzleştirirken, “şans” denen şeyin hayatları, telafisi mümkün olmayan biçimde nasıl değiştirebildiğini göstermeyi başarmaktadır.
Harry Sanborn (Jack Nicholson), genç kadınlar için yanıp tutuşan bir müzik piyasası kurdudur. Birlikte olduğu genç ve güzel sevgilisiyle, kızın annesinin yazlık evinde romantik bir haftasonu geçirmeye karar verirler. Ama hiç beklenmedik bir şekilde başlarına gelen şeyler, tüm haftasonu boyunca yakalarını bırakmaz. Erica (Diane Keaton), kızının kendisinden bu kadar yaşlı biriyle birlikte olmasına karşı çıksa da duruma katlamaktan başka çaresi yoktur. Ama tüm bu itirazlarının bir kanıtı gibi Harry de, bir akşam kalbinden rahatsızlanınca bütün bir haftayı, hiç anlaşamadığı Erica ile birlikte geçirmek zorunda kalacaktır. Sürekli didişen ve çok farklı yaşam tarzları olan iki insan olmalarına rağmen birlikte geçirmek zorunda kaldıkları bu süre, hiç beklemedikleri şekilde yakınlaşmalarına neden olacaktır.
Kaptan Jack Aubrey (Russell Crowe), Napolyon döneminin tüm karmaşası içerisinde ekibiyle birlikte açık denizlerde Fransız ve İspanyol gemileriyle savaşmaktadır. Bir süre sonra geminin doktoru olan Stephen Maturin (Paul Bettany) ile beraber verdikleri bir kararın sonucnda dünyanın balta girmemiş uzak taraflarını keşfetmek üzere bir serüvene çıkarlar. Artık insanın keşfetme içgüdüsü, bu geminin en egemen duygusu olacaktır.
Aileen Wuornos (Charlize Theron), zor ve acımasız bir çocukluk geçirmiştir. Tacize uğramış ve uyuşturucu bağımlısı olmuştur. 13 yaşına geldiğinde bir hayat kadın olup aynı yıl hamile kalmıştır. Sonunda hayatını, yol üstündeki kamyoncuları tatmin eden bir oto yol fahişesi olarak kazanmaya başladığı Florida’ya yerleşir. Filmin hikayesi 1989-1990 arasında 9 aylık bir dönemde geçmektedir. Bu dönemde Wuornos’nun, Selby adında bir lezbiyenle ilişkisi olmuştur. Aynı dönemde, seks haricinde para kazanabilmek için müşterilerini öldürmeye başlamıştır. Bir zaman sonra bu durum, başka bir boyuta taşınacaktır. Wuornos’nun içindeki soğuk kanlı katil kavramından öte oto yol fahişelerinin, seri katillerin kurbanı olmak durumu gündeme oturacaktır.
Orta yaşı çoktan geride bırakmış, evli ve çocuklu bir Amerikalı aktör Bob Harris (Bill Murray), bir reklam çekimi için Japonya’ya gelmiştir. Bob, Tokyo’da kaldığı otelde bir başka Amerikalı ile fotoğrafçı kocasının peşinden buraya gelmiş olan sevimli ama ciddi Charlotte (Scarlett Johansson) ile tanışır. Dillerine ve kültürlerine uzak oldukları bu insanların ülkesinde fazlasıyla yabancı olan ve iletişimsizliğin çaresizliğindeki bu iki yabancı, bir Tokyo haftasonunda aniden yakınlaşacaktırlar.
4 çocuk Tokyo'da kim olduklarından bihaber, anneleriyle birlikte yaşamaktadırlar. Her birinin farklı babaları vardır ancak bunun farkında bile değillerdir ve okula bile gitmemişlerdir. Yalnızca birbirleriyle olan iletişimlerini korumaya çalışmaktadırlar. Günün birinde anneleri onları terk eder. Ardında ise yalnızca bir not ve biraz para bırakmıştır. Artık çocukların kendi yaşam mücadeleleri başlayacaktır.
John Connor basit bir şekilde sürdürdüğü hayatında bir işçi olarak bir yaşamaktadır. Annesi Sarah Connor yaşamını yitirmiştir. Ancak gelecekteki makineler, kendisini öldürmek için çok daha gelişmiş T-X serisinde üretilen robotu John'un yaşadığı zaman dilimine gönderirler.
Dünyanın çekirdeğinde meydana gelen olağan dışı durum, tüm gezegenin geleceğini tehdit etmektedir. Jeofizikçi Dr. Josh Keyes, durumun ciddiyetinin farkındadır. Doktor Keyes, dünyayı kurtarmak için kendi dallarında uzman bilim insanlarından oluşan bir ekip kurar.