Uzun metrajlı film
Georges, Down sendromu olan ve bir mental klinikte yaşamını sürdüren bir adamdır. Harry ise günlerini oldukça meşgul geçiren bir iş adamıdır. İş hayatında çok başarılıdır ancak karısının iki çocuğunu da yanına alarak kendisini terk etmesinden sonra bir türlü kendine gelememiş ve sosyal hayattan uzaklaşmıştır. Bu iki farklı insanın hayatı çeşitli tesadüfler eşliğinde kesişecektir.
Hustler dergisinin sahibi Larry Flynt’ın hayat hikayesini anlatan film, güçlü ve zengin bir adamın çöküşünü gözler önüne sermektedir. Larry Flynt’ın (Woody Harrelson) yükselişiyle başlayan film; akıl hastalığı, uyuşturucu ve dergisinin başına gelen hukuksal sıkıntılardan dolayı onun çöküş hikayesine dönüşecektir. Çok sevdiği karısı Althea'nın (Courtney Love) ciddi hastalığı ise bardağı taşıran son damla olacaktır.
Fargo filmi, borçlarını ödeyebilmek için karısını kaçıran bir adamın hikayesini anlatmaktadır. Jerry Lundegaard (William H. Macy) eper bir borcu olan bir sahtekârdır. İhtiyaç duyduğu meblağda parayı acilen bulmak ve borçlarını temizlemek zorundadır. Karısının babası oldukça zengin bir adamdır; ancak gamsız bir sahtekar olan Jerry’ye yardım etmek istememektedir. Günün birinde Jerry’nin aklına şeytani bir fikir gelir. Jerry, karısını kaçırmak ve kayınpederinden fidye istemek üzere iki adam tutar. Ancak hiçbir şey planını yaptığı gibi ilerlemeyecektir.
Romeo ve Juliet'in destansı aşk hikayesi günümüz dünyasında yaşansaydı nasıl olurdu? Cevabı yine aynı olurdu. Bu defa kılıçların yerini "kılıç adları" taşıyan modern silahlar alacaktı. Başarılı yönetmen Baz Luhrman, bu defa William Shakespeare’ın trajik aşk öyküsü Romeo ve Juliet’i beyazperde'ye aktarmıştır. Avustralyalı yönetmenin filmindeki olaylar günümüz Florida’sında geçmektedir. Filmde Romeo (Leonardo DiCaprio) ve Juliet (Claire Danes), kentin iki düşman ailesinin çocuklarıdır. Trajik bir rastlantı sonucu iki genç birbirlerine aşık olmuşlardır ve ailelerin savaşının ortasında bir kaçış bulmaya çalışmaktadırlar.
Shine filminde meşhur piyanist David Helfgott'un dram dolu yaşamı anlatılmaktadır. Filmde musevi bir ailenin sıra dışı kabiliyetli çocuğunun müzik yarışmalarındaki başarıları, İngiliz Kraliyet Akademisi'nden aldığı burs ile babasının aileyi bir arada tutma çabası ve bunun dramatik sonuçları ele alınmıştır.
Şimdiki yaşamında kablo teknisyenliği yapan eski bir bilim insanı David Levinson (Jeff Goldblum), uzaylıların bir günden daha kısa süre içerisinde dünyanın kritik yerlerine büyük bir saldırı gerçekleştireceğini anlar. Filmin gösterime gireceği tarihlerde reklam afişlerinde İstanbul'un üstünde dev bir uzay gemisinin görüntüsü paylaşılmıştı. Reklam amaçlı kullanılan afişlerdeki bu görüntüler, filmde maalesef yer almamıştır.
Alan Parker’ın yönettiği filmde de öykü, Madonna’nın canlandırdığı Eva Duarte evini terkedip Latin şarkıcı Agustin Magaldi ile birlikte Buenos Aires’e gelir ve burada zaman zarfında Juan Peron’un karısı ve Arjantin halkının da kahramanı olur.
Akademi Ödülleri'nde 'en iyi uyarlama senaryo' ödülünü kazanan filmin yönetmen koltuğunda Ang Lee bulunmakta.
Yeraltı filmi, bir yeraltı silah üreticisinin hikayesini anlatmaktadır. Balkanlarda yaşanan dramı çarpıcı bir şekilde gözler önüne seren bu yapım, müzikleri ve çarpıcı finaliyle unutulmayanlar arasında yerini almıştır.
Cesur Yürek filminde Mel Gibson, ünlü İskoç halk kahramanı William Wallace’ı hem canlandırmış hem de filmi yönetmiştir. Film kısa bir zaman zarfı içinde bir fenomene dönüşmüştür. Oldukça uzun bir süre sinemalarda gösterimde kalmıştır.
12 Maymun filmi, Cassandra Kompleksi temeline oturtulmuştur. Geleceği görmenin ödül değil, acı verici bir tecrübe olabileceği konusundan hareket edilmiştir. Film, zamanda yolculuk temalı filmlerin arasında en önemli olanlardan biridir. Terry Gilliam imzalı filmin başrollerinde Bruce Willis ve Brad Pitt gibi ünlü isimler yer almıştır.
Kutuplardaki buzların erimiş ve tüm Dünya sularla kaplanmıştır. Kevin Costner’ın yapımcı olarak görev aldığı Su Dünyası (Waterworld), ticari bir proje olarak, kimilerine göre Hollywood’un yakın tarihinde en çok kötülenmiş ve ciddiye alınmamış bir yapımdır. 175 milyon dolara malolan bu yapım gişede hüsrana uğramıştır. Ancak filmin yanlış anlaşıldığına ve aslında kült mertebesine ulaştığına inanan kişilerin de olduğunu kabul etmek gerekir.
Yüzyıl sonrasında New York şehri mega bir şehre dönüşmüştür. Şehirdeki anarşiyi önlemeye çalışan polislerin en üst mertebesi 'Yargıçlar'dır. Önemli bir antikahraman olan Yargıç Dredd karakteri, İngiltere'nin en önemli çizgi romanlarından biri olup zamanla klasik haline gelmiştir. Sinemaya uyarlanan bu versiyonun oyuncu kadrosunda Slyvester Stallone ve Rob Schneider gibi isimler yer almıştır.
1999 senesinin son iki gününde geçen Tuhaf Günler filmi, bir hayat kadını cinayetinin arkasındaki gerçeği ortaya çıkarmaya çalışırken, bir kaydedicinin anılarını ve fiziksel duyumlarını inceleyen eski bir polis olan karaborsacının hikayesini anlatıyor.
Şevkatli bir rahibe (Susan Sarandon), ölüm sırasını bekleyen bir idam mahkumundan (Sean Penn) çaresizlik içerisinde yazılmış bir mektup alır. Mahkumun idam edilmesine kadar geçen süre boyunca rahibe, sadece mahkumla değil onun kurbanlarıyla da yakınlaşarak empati kurmaya çalışır. En sonunda rahibe, idam mahkumuna duyduğu empati ile işlediği suçların ağırlığının kavrayışı arasındaki paradoksu yaşamak zorunda kalacaktır.
Protesto filmi, Paris'in kenar mahallelerinde yaşayan biri Kuzey Afrikalı (Said), biri yahudi (Vinz) ve diğeri ise siyahi (Hubert) olan üç arkadaşın hikâyesini konu alarak, Fransa'da gettolarda yaşayan gençlerin hayatından bir kesit sunmaktadır
Ben Anderson (Nicolas Cage), artık kaybedenler kulübünün devamlı bir üyesine dönüşmüştür. Yazar olarak kıt kanaat geçimini sağlamakta zorlanan Anderson'ı karısı, çocuğunu da yanına alarak terketmiştir. Zaten içki ile sorunlarını da bir türlü çözemeyen Ben, iyice alkol denizinin derinliklerine doğru yol almaktadır. İçki ile olan tehlikeli flörtü nereye gitse peşini bırakmamaktadır; işte şimdi de Las Vegas'tadır ve yine alkol sorunlarıyla uğraşmaktadır. Ancak, hayatına giren Sara adındaki bir fahişe, bir şeyleri değiştirecek gibidir.
İşini bilen bir kadın olan Suzanne Stone'un (Nicole Kidman) en büyük hayali bir TV sunucusu olmaktır. Bu uğurda önüne çıkabilecek tüm engelleri alt etmeyi kafasına koymuştur. Başta da kocasını!
Shakespeare’in ünlü oyununun bu sinema uyarlamasında olaylar 1930’ların hayali ve faşist Londra’sında geçmektedir. Ağabeyi Edward’ın yerine tahta geçmek için uğraşan Richard bu yolda cinayet, evlilik ve daha bir çok yöntemi deneyecektir. Ancak tahta giden yolda önünde duran başka engeller de bulunmaktadır: Diğer kardeşi Clarence ve Edward’ın iki küçük oğlu...
Gün Doğmadan Önce filmi, yolları kesişen bir kadın ve bir erkeğin hikayesine odaklanmıştır. Olağan bir Avrupa yolculuğu sırasında trende tanışan iki farklı insan, Jesse (Ethan Hawke) ve Céline (Julie Delpy) bu yolculuğa sıradışı bir şekilde sürdürürler. Viyana şehrindeyken trenden inmeye ve birlikte bir günlüğüne bu şehirde kalmaya karar veren ikili, Viyana sokaklarının sonsuzluğunda ilginç bir gün yaratma fırsatını yakalarlar. Bu süreçte birbirlerine karşı bir şeyler hissetseler de asla bunu sözlere dökemezler. Çok emin oldukları tek şey ise bu gecenin birlikte geçirecekleri ilk ve son gece olacağıdır.
İngiltere’de geçen filme 1. Dünya Savaşı arka plan görevindedir. Film, ressam Dora Carrington (Emma Thompson) ile eşcinsel yazar Lytton Strachey (Jonathan Pryce) arasındaki oldukça sıradışı bir aşkın hikayesini anlatmaktadır. Dora, Viktoryen dönemi İngiltere’sinde Virginia Woolf gibi yazarların ve dönemin eksentrik entelektüellerinin bulunduğu Bloomsbury Grubu’nun üyesidir. Arkadaşları aracılığı ile yine o dönemin önemli yazarları arasında sayılan Lytton ile tanışır. Dora bu tanışmanın ardında Lytton’a büyük bir aşkla bağlanmıştır. Lytton’da Dora’yı sevmektedir ama ilişkileri ruhsal bir beraberliğin ötesine geçememektedir. Bu durum Dora’yı büyük bir çaresizliğe sürüklese de Lytton’dan kopamamaktadır. Başka erkekler ile ilişki kursa da, Lytton ile aynı evde yaşamaya devam etmekte ve büyük bir aşk ile ona bağlı kalmayı sürdürmektedir.