İngilizce
Film, 1984 yılı İngiltere'de, kuzeyde çalıştırılma metotları nedeniyle koşullarına karşı gelen madencilerin grev yaptığı dönemde geçmektedir. Billy Elliot (Jamie Bell), 11 yaşında olmasına rağmen rağmen yaşına göre olgun bir çocuktur. Babası ve ağabeyi ile birlikte yapılan grevlere katılmaktadır. Billy, kararlarını tıpkı bir yetişkin kararlılığıyla vermeye çalışmaktadır. Bir gün boks sporunu bırakıp bale yapmak istediğini söyleyince ailesi ona karşı çıkacaktır. Ancak Billy’nin yanında onun bu kararını destekleyen insanlar da olacaktır.
Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği, dünyanın kaderini değişterecek olan yüzükten kurtulmak için verilen mücadeleyi konu ediyor.
Önemli başarılarından uzunca yıllar sonra Nobel Ödülü'ne layık görülen ünlü matematikçi John Nash'in gerçek hayat hikayesine odaklanan 'Akıl Oyunları', iki önemli dalda kazandığı Oscar ödülüyle başarısını kanıtlamıştı.
2002 Venedik Film Festivalin’de olay yaratan filmin yönetmeni Peter Mullan, Vatikan tarafından çokça ile tepki almıştır.
Bir dönem video oyunları sektöründe oldukça popüler olan hatta kendi bağımlılarını bile oluşturan bu yapım, bir animasyon film şeklinde karşımızda duruyor. Filmde hem ses hem de oyunculuk alanında bilgisayar teknolojisinden faydalanılmıştır.
Bir uzay gemisi, uzun bir süre boyunca ışık hızıyla, uzayın derinliklerinde yolculuk yaptıktan sonra teorik olarak dünyada uzun bir süre geçmiştir. Maymunlar Cehennemi filmi, 1968 yılı aynı adlı özgün filmin yeniden çevrimidir.
İlk 2 filmden tanıdığımız diriltilmiş tarih öncesi yaratıklarla dolu bir adanın üzerinden uçmak isteyen bir grup zenginin macera hevesi yüzünden bilim insanlarının başı belaya girecektir.
Galaksinin en sevilen uzaylılarından bir tanesi olan Stiç dünyaya gelir. Hawai açıklarında Lilo isimli kendi halinde bir kızla karşılaşır.
Yaklaşmakta olan itfaiyecilik sınavına gece çölde hazırlanan Wayne, Arizona Glen Kanyonu'nda bir meteorun düşüşüne tanıklık eder. Öğretmeni ile birlikte düşen meteordan parça örneği almak üzereyken sızan mavi bir sıvıyı farkederler. Tek hücreli bu yaşam forma inanılmaz bir hızla evrimleşerek büyümektedir.
11 yaşında, kendi halinde bir çocuk olan David'in diğerlerinin farklı olmasının bir nedeni: Tıpkı insan gibi davranması ve kendisinde de insan olduğuna inanmasıdır. Gerçekten de yapay zekaya sahip bir robot olduğu kolayca anlaşılmamaktadır. Sevginin nelere kadir olduğu, filmin sonunda anlaşılan yapım, Spielberg'in Kubrick'in bitiremediği projesini tamamlamak üzere ortaya çıkardığı bir eserdir. Filmin başrollerinden biri de Jude Law'dır.
Jimmy Tong, New York'un sokaklarında taksicilik yaparak hayatını kazanmaktadır. Tong, patronu Clark Devlin'ın ani rahatsızlığı sonucu onun bıraktığı işleri devralmak zorunda kalacaktır.
Graham Hess (Mel Gibson), geçmişinde yaşadığı oldukça kötü olaylar nedeniyle artık tanrı inancını yitirmiş olan eski bir rahiptir. Atrık cocukları ve karısının erkek kardeşiyle birlikte çiftçilikle uğraşmaktadır. Günün birinde mısır tarlalarında aniden ortaya çıkaran garip işaretler nedeniyle gerilim dolu günler onları beklemektedir. Altıncı His ve Ölümsüz gibi eserleriyle tüm ABD'nin dikkatini üzerine çeken Shyamalan, bu kez dünya dışı varlıklar mitini merkezine alıyor.
Gabriel Yulaw (Jet Li), 123 değişik evrende yolculuk ederek alternatif benliklerini avlayıp yok ederek tüm evrenlerde tek benlik olmaya çalışmaktadır. Eski ortağı olan Harry (Delroy Lindo) ve onun ortağı Evan, Yulaw'ı durdurabilmek üzere onun peşine düşeceklerdir.
Filmde bir araba kazasında hayatta kalan tek kişi olan siyah saçlı bir kadın (Laura Elena Harring), yaralı ve şok geçirmiş bir şekilde Los Angeles'a varır ve geceyi bir evin bahçesinde uyuyarak geçirir. Ertesi sabah yaşlı ve kızıl saçlı bir kadının bavullarıyla birlikte evden çıkmasının ardından siyah saçlı kadın, boş eve sığınıp burada uykuya dalar. Siyah saçlı kadının uyuduğu sırada, kaza sonrasında ortadan kayboluşu hakkında gerçekleşen birkaç gizemli telefon görüşmesinin ardından; ünlü bir oyuncu olma hayaliyle Ontario'dan Los Angeles'a gelen Betty Elms (Naomi Watts), havaalanından taksiyle, teyzesinin bir süre önce boşalttığı eve gelir. Evde, Ruth teyzesinin bir tanıdığı zannettiği, hafızasını kaybetmiş ve ismini dahi hatırlamayan siyah saçlı kadın ile karşılaşır. Kadın, duvardaki "Gilda" (1946) filminin posterini görmüştür ve kendisini filmin başrol oyuncusu Rita Hayworth'tan yola çıkarak Rita olarak tanıtır.
Bir şair olan Christian (Ewan McGregor), sık sık ziyaret ettiği bir gece kulübü olan Moulin Rouge'daki dansçılardan bir tanesine delicesine aşık olmuştur. Ancak ortada büyük bir sorun vardır. Zira oldukça kıskanç bir karakter yapısına sahip olan bir Dük de, aynı kıza sırılsıklam aşıktır. Artık ortada müzikal tonlara çalan ve başlamak üzere olan bir düello vardır. Belli olan şudur ki sadece iyi olan kazanacaktır.
Royal Tenenbaum ve karısı Etheline’nin üç çocukları vardır: Chas , Richie ve Margot... Ve Çift bir gün ayrılma kararı alır. Oysa o güne dek; Chas çocuk sayılacak yaştayken emlak işine girmiş ve uluslararası finans dünyasında neler olup bittiğinin farkına varacak kadar bilgilidir. Margot, oyun yazmaktadır ve henüz 9. sınıftayken 50 bin USD’lik Braveman Grant ödülünün sahibi olmuştur. Richie, teniste küçükler şampiyonudur ve U.S. Nationals finallerini üç yıl üst üste kazanmıştır. Şimdi, genç Tenenbaum’ların tüm bu parlak hayatı üzerinden ihanet, başarısızlık ve felaket dolu 20 yıl geçmiş ve herşeyin sorumlusu olarak kabul edilen kişi ise ailenin babasıdır.
Buck (Peter Boyle), geçen yıllara rağmen karakter olarak hiçbir şekilde değişmemiş ve karakterindeki ırkçılığı beraberinde mezara götürecekmiş gibi görünen bir faşisttir. Onun oğlu olan Hank (Billy Bob Thornton) ise, babasının karakterine paralel olarak bir idam memuru olmuştur. Hank'in oğlu olan Sonny de tıpkı babası ve dedesi gibi aynı mesleği seçmiş; ancak uygulama aşamasında onlara nazaran çok daha insancıl biri olmuştur. Lawrence Musgrove (Sean Combs) isimli bir idam mahkumu, ölümünü beklemektedir. Karısı olan Leticia (Halle Berry), onun ziyaretine gelir. Torun Sonny, idam mahkumunun psikolojisiyle yüzleşmiştir. Devamında babası ve dedesiyle büyük bir savaşa girişmeye karar verecektir.
Jake Hoyt (Ethan Hawke) adlı acemi polis, ilk görevi için Los Angeles polis merkezine atanmıştır. Buradaki en büyük hayali ünlü dedektif Alonzo Harris'in (Denzel Washington) profesyonellerden oluşan ekibine katılmaktır. Ancak bu ekibin bir parçası olmak hiç de kolay değildir. Hoyt, bir deneme görevine tabi tutulur: Eğer 24 saat boyunca ekipte verilen görevleri başarıyla tamamlarsa kabul edilecektir. Bu bol aksiyonlu ve tehlikeli gün boyunca Hoyt'un şahit olduğu şeyler ve başına gelenler, bu ekibi ve Alonzo Harris'i tekrar gözden geçirmesine neden olacaktır.
Yaşantısından hiç de memnun olmayan bir adam olan Ed (Billy Bob Thornton), karısı Doris'in (Francis McDormand) kendisine ihanet ettiğini ve çalıştığı mağazanın müdürüyle birlikte olduğunu anladıktan sonra, ortaya bir şantaj yapma fırsatı çıktığını ve böylece hayatını değiştirebileceğini zannetmektedir.Müdürden 10 bin dolar sızdırmayı da başarır. Ancak, yaptığı plan geri tepmiş ve adam öldürmeye kadar giden yolda çok daha karanlık sırlarla yüzleşmek durumunda kalmıştır.
Sene 1932... Sir William McCordle (Michael Gambon) ve karısı Lady Sylvia (Kristin Scott Thomas) dostlarını Gosford Park isimli malikanelerine davet etmişlerdir. Davetliler arasında bir kontes, bir savaş kahramanı, bir oyuncu ve bir film yapımcısı bulunmaktadır. Davetliler eğlenirken, yanlarında getirdikleri hizmetçileri ile evin hizmetçileri arasında gizli bir mücadele başlamıştır. Olayın içine bir de cinayet girince olaylar tamamıyla karışacaktır.
Iris Murdoch (Judi Dench), İngiltere'nin son döneminden çıkmış en zeki kadını olarak kabul edilmektedir. Bir yazar ve düşünür olan Murdoch'un kocası ise John Bayley'dir (Jim Broadbent). Bu ikili, 40 yıl boyunca birbirlerine karşı olan sevgileriyle birlikte tarihin en dramatik ve en edebi aşklarından birinin mimarı olmuşlardır. Bu aşk Murdoch ve Bayley'nin hayatında pek çok fedakarlıklara, çeşitli acılara, korkulara ve mutluluklara da gebe olmuştur. Öğrencilik yıllarından başlayan aşk, 1990'lı yıllara değin sürecektir.
Barry Egan (Josh O'Connor), yedi çekilmez kız kardeşiyle bir hayat süren ve yaşamındaki tüm boşlukları işiyle doldurmaya çalışan kendi halinde bir genç adamdır. Kadınlar konusunda doğuştan yeteneksiz olan Egan, günün birinde bir kadınla tanışır. Aralarında yavaş yavaş bir şeyler filizlenmeye başlayacaktır.