Siyah beyaz
Soğuk Savaş filmi, birbirinden tamamen farklı karakterlere sahip bir kadın ve bir erkek arasındaki tutkulu ama imkansız bir aşkın öyküsünü bizlerle paylaşıyor. Zula ve Wiktor birbirinden tamamen farklı karakterlere sahip olan iki aşıktır. Her ne kadar anlaşamıyor olsalar bile kader onların yollarını ayrılmayacak şekilde birbirine bağlamıştır. Soğuk Savaş sırasında Polonya’dan Berlin’e, Yugoslavya’dan Paris’in gece kulüplerine uzanan film; siyasi görüş, karakter ve kaderin cilvesiyle boğuşan sevgilerin hikayesini anlatıyor.
Filmin yönetmenliğini ve senaristliğini "Büyük Umutlar", “Harry Potter ve Azkaban Tutsağı”, “Y Tu Mama Tambien”, “Son Umut” ve “Yerçekimi” gibi başarılı filmler ile karşımıza çıkan 2 Oscar ödüllü Alfonso Cuaron üstlenmiştir.
Film, savaşın en acımasız zamanlarında yolları kesişen 3 kişinin hikayesini anlatmaktadır. Rus aristokrat göçmen ve Fransız Direniş Üyesi Olga'nın, Fransız işbirlikçi Jules'un ve yüksek rütbeli Alman SS görevlisi Helmut'un hayatı, savaş zamanında gerçekleşen bir olayın sonrasında kesişecektir. Olga, evinde Yahudi çocukları sakladığı için tutuklanacaktır. Jules onun davasıyla ilgilenen kişidir. Zamanında Olga'ya deliler gibi aşık olan ve hala ona karşı hisler besleyen Helmut ise Olga'nın konduğu toplama kampında görevlidir. Bu üç kişinin kurmuş oldukları bağlantıları; hayatta kalmak ile ideallerini korumak arasındaki ince bir çizgide ilerleyecektir.
19. yüzyılda Wallachia'da geçen filmde Costandin isimli bir polis, güçlü bir toprak sahibi tarafından karısının aşığı olan köleleri Carfin'i bulması için görevlendirilir. Köle Carfin, efendisinin karısı Sultana ile ilişki yaşadıktan sonra izini kaybettirir. Costandin'in kaçağı bulmak için atıldığı görev, başına beklemediği maceraların geleceği bir yolculuğa neden olacaktır.
Pierre ve Manon fakirlerdir. Hiçbir şey yapmadan belgeseller çekip ve tuhaf işler yapmaktadırlar. Pierre genç bir stajyer olan Elisabeth ile tanışır ve sevgili olurlar. Ama Pierre, Manon'u Elisabeth için terk etmez. İkisiyle de birlikte olmak istemektedir.
Gittikçe yaşlanan alkolik baba Woody Grant (Bruce Dern), piyangodan büyük ödülü kazandığını öğrenerek ödülünü almak için Montana'dan Nebraska'ya doğru uzun bir yolculuğa çıkmaya karar verir. Ailesinden kimse söylediklerini ciddiye almasa da yirmili yaşlardaki oğlu pek de gönüllü olmasa da bu yolculuk esnasında babasının yanında yer alacaktır.
Stop-motion animasyonların babası Tim Burton'ın 1984'te çektiği 29 dakikalık kendi kısa filmi Frankenweenie'nin 2011 teknolojisi ile yeniden uyarlaması olan bu yapım, bir oğlan çocuğu ile onun köpeğinin sevimli hikayesini sinema perdesine taşıyor. Fikir babası yönetmeni ve yapımcısı Tim Burton olan projenin senaryosu ise John August'a ait. Siyah-beyaz ve 3 boyutlu olarak çekilen filmin orijinal seslendirme kadrosunda Winona Ryder, Martin Short, Catherine O’Hara, Martin Landau, Charlie Tahan gibi isimler yer alıyor.
Geleneksel kısa animasyon ve bilgisayar animasyonu karışımı bir filmdir. 85. Akademi Ödülleri'nde En İyi Animasyon Kısa Filmi Akademi Ödülü ve 40. Annie Ödülleri'nde En İyi Kısa Animasyon Annie Ödülünü kazanmıştır.
2011 Cannes Film Festivali'nin en çok dikkat çeken yapımlarından biri olan "The Artist", başrol oyuncusu Jean Dujardin'e George Valentin karakteri ile "En İyi Erkek Oyuncu" ödülünü kazandırdı. Film sinema sanatının sessiz dönemine bir saygı duruşu niteliğinde diyalogsuz, sessiz, siyah-beyaz ve saniyede 22 kare ile çekildi. Altın Palmiye adayları arasında da olan filmin yazarlığını ve yönetmenliğini ise Michel Hazanavicius üstleniyor.
Beyaz Bant filmi anlatım tarzıyla izleyiciye eşlik eden öğretmeninin sözlerinde ifade ettiği gibi bu olaylar, 2. Dünya Savaşı Almanya'sının toplumsal temellerini gözler önüne sermektedir.
1968 senesinin Mayıs ayı... Yönetmen Garrel, filmde Antoine ve arkadaşlarının dönemin ruhunu yansıtan öykülerini bizlerle paylaşmıştır. Paris’te bir üniversitede okuyan gençler; sokakların çağrısına uyarak dünyayı değiştirmeyi sıkıcı derslere tercih ederler. Ancak Antoine, genç bir kadına aşık olunca diğerlerinden farklı deneyimler yaşamaya başlayacaktır.
Amerika’da TV gazeteciliğinin yeni gelişmeye başladığı 50’li yıllara uzanıyoruz. Edward R. Murrow (David Strathairn) döneminin en hızlı araştırmacı gazetecilerinden birisi ve başını politikacılarla belaya sokmaktan hiç çekinmemektedir. Ekibi ile birlikte komünistleri avlamak üzere tartışmalı bir politika yürüten Joseph McCarthy, gazetecinin inceleme konusu olacak ve ünlü McCarthy dönemi sonuna yaklaşacaktır. Edward R. Murrow, artık Amerikan tarihinin gizli kahramanlarından birisidir. Son derece tehlikeli bir çağda, Soğuk Savaş yıllarında çalışmış ve hayatını gerçekleri söylemek üzerine temellendirmiş bir gazetecidir.
Yaşantısından hiç de memnun olmayan bir adam olan Ed (Billy Bob Thornton), karısı Doris'in (Francis McDormand) kendisine ihanet ettiğini ve çalıştığı mağazanın müdürüyle birlikte olduğunu anladıktan sonra, ortaya bir şantaj yapma fırsatı çıktığını ve böylece hayatını değiştirebileceğini zannetmektedir.Müdürden 10 bin dolar sızdırmayı da başarır. Ancak, yaptığı plan geri tepmiş ve adam öldürmeye kadar giden yolda çok daha karanlık sırlarla yüzleşmek durumunda kalmıştır.
Yeni dönem ABD sinemasının en heyecan verici yönetmenlerinden biri olarak kabul edilen Darren Aronofsky’nin takıntılar odaklı filmi, bir ilk film olarak büyük bir beğeniyle karşılanmıştı. Filmin başrolünü ise, tek kişilik şovunu sergileyen Sean Gullette üstleniyor. 1998 Sundance Film Festivalinde En İyi Yönetmen ödülü almıştır.
Protesto filmi, Paris'in kenar mahallelerinde yaşayan biri Kuzey Afrikalı (Said), biri yahudi (Vinz) ve diğeri ise siyahi (Hubert) olan üç arkadaşın hikâyesini konu alarak, Fransa'da gettolarda yaşayan gençlerin hayatından bir kesit sunmaktadır
İşlerin Gidişi filmi, Portekiz'deki bir film ekibinin kıyamet sonrası bir Dünya'da hayatta kalanlar hakkında siyah beyaz bir bilim kurgu filmi çekerken meydana gelen olayların öyküsünü anlatmaktadır.
Fil Adam, gerçek bir hayat öyküsünü anlatıyor. Gerçek bir yaşanmışlıktan beyaz perdeye uyarlanan filmin yönetmeni, sinemanın aykırı yönetmeni David Lynch imzalı. Lynch filmografisindeki gerçekçi duruşuyla sivrilen filmin başrollerinde başarılı oyunculuklarıyla Anthony Hopkins ve John Hurt var.
Dünyaya düşen dev göktaşı, yaşamı yerle bir ederken Zone adında esrarengiz, yeni bir bölge oluşmuştur. Bu bölgeden içeriye girebilen insanların tutkularının gerçekleşeceğine dair söylentiler yayılmıştır. İçeride yaşayan 'güç', insan zihni tarafından hayal edilmesi mümkün olmayacak güçteki bir varlıktır. Askerler tarafından korunan Zone bölgesine, sadece gerekli olgunluğa erişmiş cesur Stalker'lar girebilmekte ve bölgeye giren insanlara eşlik etmektedir. Kahramanımız Stalker, ailesinin tüm itirazlarına rağmen bölgeye girmek isteyen bir bilim adamına ve bir yazara eşlik etmeye karar verir.
Eraserhead filmi, ünlü yönetmen David Lynch'in 1977'de çektiği ilk uzun metrajlı filmidir. Yapım, ardından gelecek başyapıtların da habercisi durumundadır.
Charles Burnett'in 1979 yapımı ve değeri yıllardan sonra anlaşılan siyah-beyaz filmi Koyun Katili (Killer of Sheep), ırkçılık üzerine yapılmış en etkileyici filmlerden biridir.
Aşırı doz uyuşturucudan hayatını kaybeden Amerikalı stand-up sanatçısı Lenny Bruce’un kariyerini ve trajik sonunu ortaya koyan film; şaşırtıcı bir şekilde Bruce’un hayata bakışını ve sivri dilli sanatını ortaya koymayı başarmıştır.
Filmin yönetmenliğini Mel Brooks yaparken, oyuncu kadrosunda Gene Wilder, Peter Boyle, Marty Feldman ve Cloris Leachman isimleri rol almıştır.
Bu filmde oldukça başarılı bir ilk oyunculuk tecrübesi yaşayan Tatum O'Neal, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar Ödülü kazanmıştır.