İngilizce
Michel Houellebecq’in ses getiren romanından yola çıkılarak çekilen filmde birbirinden çok farklı karaktere sahip üvey kardeşler; Micheal ve Bruno’nun hayatları ve özellikle de dengesiz cinsellikleri konu edilmiştir. Sadece kendi aşklarına önem veren, uçuk kaçık bir anne ile geçen kaotik bir çocukluk döneminden sonra Michael, moleküler biyoloji uzmanı olmuştur. Kadınlardan ziyade genlerle ilgilenmektedir. Bruno ise cinsel arzuları konusunda takıntılıdır ve tatminini çoğunlukla fahişelerde bulur. Ancak Christiane ile tanıştığında hayatı değişmeye başlayacaktır. Bu sırada Michael da gençlik aşkı Annabelle ile buluşmaya başlamıştır.
50 yıllık evli çift Fiona (Julie Christie) ve Grant (Gordon Pinsent), emekliliklerinden sonra şehirden uzakta sakin bir eve taşınırlar. Artık herşey yoluna girmişken Fiona’ya Alzheimer hastalığı teşhise konulur. Bu tam bir kabustur. Karısına bakamayacak kadar yaşlı olan Grant, Fiona’nın ısrarıyla bir bakımevine yerleştirilir. Bir ay sonra karısını ziyarete giden yaşlı adam, Fiona’nın eskisinden çok farklı bir yaşam sürdüğünü; daha önce hiç tanık olmadığı bir Fiona’ya dönüştüğünü fark edecektir.
4 dalda Oscar adayı olan Aşk ve Gurur’un yönetmeni Joe Wright, bir başka kitap uyarlaması olan Kefaret ile yeniden romantizmin ve dramın etrafında dolaşıyor. Başrolde ise yine Aşk ve Gurur’da birlikte çalıştığı gizemli yıldız Keira Knightley var. Çatışkılı ve zorlu kadın karakterleri hakkıyla beyazperde'de canlandıran Knightley, yine büyüleyici bir performans sergiliyor.
İhtiyarlara Yer Yok, Coen kardeşler yapımıdır ve dört Oscar kazanmalarını sağlamıştır. Bir başyapıt olarak kabul görmektedir.
Usta yönetmen Ang Lee imzalıdır film. Ang Lee, Brokeback Dağı ile En İyi Yönetmen Ödülü’nün sahibi olmuştur.
2057 senesinde Güneşin enerjisi tükenmek üzeredir. Dolayısıyla yakın bir zaman sonra Dünya da yok olacaktır. Güneşi yeniden hayata döndürmek amacıyla bir ekip gönderilir. Ancak ekip başarısız olunca 7 yıl sonra başka bir ekip daha Güneş'e doğru yola koyulur. Bu son şanstır. Trainspotting filmi ile tanınır hale gelen yönetmen Danny Boyle bu bilimkurgu ile bizleri yeni bir heyecan ve gerilim dolu anlara sürüklemeyi başarıyor.
Robert Neville (Will Smith), ölümcül bir virüsün dünyaya yayılmasına engel olamamış bir bilim adamıdır. New York şehrinde hayatta kalabilenler arasındadır. Virüse karşı bağışık olduğu için kendi kanı üzerinde bir yandan deneyler yaparken öte yandan da başka insanlarla iletişime geçmeye çalışmaktadır. Herkesin öldüğüne inanmaya başladığı bir sırada beklenmedik bir durumla karşılaşacaktır.
Cris Johnson (Nicolas Cage), Las Vegas'ta sihirbazlık gösterileri yapan kendi halinde bir adam gibi yaşamaktadır. Ancak onun büyük sırrı gelecekte olabilecek yaklaşık 2,5 dakikalık süreyi görebilmesidir. Bu sırrını da açığa çıkarmak istememektedir. Çünkü kendinin bu sebeple kullanılacağını ve özgür olamayacağını düşünmektedir.
Altın Pusula filmi, Philip Pullman'ın Northern Lights isimli romanından perdeye uyarlanmıştır. Film, türlü türlü canlıların yaşadığı başka bir alemde geçmektedir.
Çok uzaklarda Cybertron gezegeninde bir savaş başlamak üzeredir. Bu gezegende başka yapılara bürünebilen robotlar yaşamaktadır. Yeni yakıt arayışında olan bu robotların yolunu Dünya'ya kadar gelecektir. Dünya gezegenine savaş açan kötü robotların karşısında tahmin edebileceğiniz gibi iyi robotlar olacaktır. Pearl Harbor, Ada gibi kült ve bütçesi büyük filmlerin üstesinden gelmiş olan Micheal Bay, bir başka unutulmaz yapımı izleyicisi ile buluşturuyor.
Son derece zeki bir çocuk olan Lewis, teknolojik aletlere oldukça meraklıdır. Lewis günün birinde Wilbur Robinson adında biriyle tanışır. Bu adam onu başka bir dünyaya, geleceğe götürür.
Sevilen filmin yeni serisinde Latveria’ya dönen Von Doom ile birlikte fantastik dörtlü artık yeni sorunlarla uğraşmak zorundadur.
Bulutların üzerinde yerçekimsiz bir yerde mükemmel bir uyum içerisinde yaşayan Terra gezegeninin sakinleri, çevresel felaketten kaçan insanlar tarafından gezegenleri işgal edilince onları Tanrı gibi karşılarlar. Bir kısa filmden uyarlanan Terra'yı Kurtarmak (Battle for Terra), 2008 Ottawa Uluslararası Animasyon Festivali’nde En İyi Animasyon Büyük Ödülü’nün sahibi olmuştur.
Düşük bütçeli ve tek bir mekanda çekilmiş olan Dünyalı filmi, seyircisini de tüm film boyunca düşünmeye ve sorgulamaya itmeyi başarıyor. Yaşlanmayan bir profesörün üniversiteden ayrılmadan önce evde bir veda yemeği vermesiyle başlıyor. Hiç bir bir özel efekt barındırmaya ihtiyaç duymayan farklı bir bilim kurgu filmi karşımızda. Film, zamanla oldukça beğenilmiş ve yıllar sonra bir devam filmi çekilmiştir.
Film, Jesse James’in kendisini idol olarak gören on dokuz yaşındaki Robert Ford ile karşılaması ile birlikte gelen son günlerini anlatır. 1881 yılıdır. Jesse James bir soygunun peşindedir ve aynı zamanda da onu ele geçirmenin sonucunda bu işte para kazanacak olanlara karşı savaş açmıştır. Ancak kimse güvenmesi gerektiği konusu aslında bir muammadır.
Tam anlamıyla bir müzik ilahı olan Bob Dylan, kariyeri boyunca sayısız türde klasik üretmiş ardından da bir ömür boyu konuşulacak bir efsane haline gelmiştir. Bu başarısının yanısıra son derece de gizemli ve ketum olduğu da bilinen bir gerçektir. Sanatçının hayatının farklı dönemlerini ve dönüm noktalarını ele alan film, Dylan'ın hayatının saklı kalmış dönemlerine ışık tutuyor.
Ünlü Fransız şarkıcı Edith Piaf’ın yaşamını anlatan Kaldırım Serçesi filmi; şarkıcının çocukluğundan yaşamının sonunda kadar olan sürede başarılarını, özel hayatındaki çöküşlerini ve hayalkırıklarını ele almıştır.
Irak'ta konuşlanmış olan küçük bir Amerikan askeri birliğini merkezine alan film, farklı bakış açıları ile bu askerlerin karşılaştıkları olaylara verdikleri tepkilerini, yerel Irak halkına karşı tutumlarını ve her iki taraftaki medyanın bu olayları nasıl yansıttığını apaçık göstermektedir.
Daniel Plainview (Daniel Day-Lewis), 1900'lü yılların başlarında ıssız bir bölgede, petrol arama çalışmalarını sürdüren bir şirketin sahibidir. Daha fazla petrol çıkarmak isteyen bu hırslı adamın yaşamındaki tek varlığı küçük oğludur. Petrol buldukları bu bölgeyi yörenin yerlilerinin izniyle arama iznini satın alan adam, hırsının elinden aldıklarına tanık olacaktır.Aynı şekilde kasabanın gencecik rahibinin yaşantısındaki hırs faktörü de Daniel'da olduğu gibi, sahip olduğu yegane şeyi mahvedecektir.
Sweeney Todd (Johnny Depp) İngiltere'de berberlik yaparak hayatını kazanan, çok güzel bir eşi olan ve de hayata umutla bakan bir adamdır. Fakat kasabanın önde gelenlerinden birinin güzel eşinde gözü vardır. Yersiz bir suçlama ile hapse atılır ve ardından sürgüne gönderilir. Hayatı darmadağan olan Sweeney Todd, geri dönmek ve intikam almak için yemin eder. Yıllar sonra geri geldiğinde her şey çok değişmiştir. Ancak onu hatıralar içerisinde sabırla bekleyen biri vardır: Bayan Lovett (Helena Bonham Carter)... Şeytan Berber, Bayan Lovett'ın da yardımıyla suçluyu bulana kadar acımasız bir cellada dönüşecektir. Bu arada kasabayı birbirinden güzel kek ve çörek kokuları sararken ondan şüphelenmek kimsenin aklına gelmeyecektir.
Borat Sagdiyev (Sacha Baron Cohen), Kazakistan’da bir TV muhabiri olup aynı zamanda Kazakistan’ın en önemli altı adamından biridir. Hükümeti tarafından Amerika’ya gönderilir. Amerika toplumu ve kültürü hakkında bir belgesel hazırlaması istenir. Borat, Amerikan mizahını kavrayabilmek için New York’ta bazı eğitimler alır. Bu sırada Pamela Anderson’a aşık olur. Tek istediği onunla evlenmektir.
United Airlines şirketine ait, 93 sefer sayılı uçağın yolcuları, 11 Eylül 2001 günü San Francisco'ya doğru yola çıktıklarında, ABD tarihinde düzenlenmiş en büyük terörist saldırının bir parçası olacaklarından habersizdiler. Uçuş 93 filmi, uçak ekbinden yolculara, o gün uçakta bulunan 40 kişinin yaşadığı korku, dehşet ve cesaret duygularını olabildiğince gerçek varsayımlar kurarak anlatmaya çalışmıştır. 11 Eylül 2001 günü, dünya politik tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olarak algılandı. UA93 sefer sayılı uçağın yolcuları, bu yeni dönemin en acımasız gerçeğiyle yüzleşmek zorundadır. Dünya Ticaret Merkezi'ne düzenlenen terörist saldırı haberini bir şekilde öğrenen yolcular, başlarına gelen felaketin bilinciyle bir karar vermek zorunda kalacaklardır.
Sinemada travesti rollerini yalnızca erkeklerin oynama geleneğini yıkan Felicity Huffman'ın harika performansıyla öne çıkan Transamerika; farklı bir baba/anne oğul ilişkisini bizlerle paylaşıyor. Muhafazakâr transseksüel Bree, ameliyatına birkaç gün kala bir oğlu olduğunu öğrenmiştir. Doktorunun ısrar etmesi üzerine oğluyla tuhaf bir yolculuğa çıkar ve onunla zaman geçirdikçe görüş ve düşüncelerinde köklü değişiklikler oluşmaya başlamıştır. Bazı yerlerde keyifli ancak daha çok duygusal deneyimler yaşatan yolculuklarında film, farklı kutuplar arasındaki uzlaşmanın nasıl olabileceğini bizlere göstermeyi başarıyor.