Romence
Romeo Aldea (Adrian Titieni), Romanya’da küçük bir dağ kasabasında yaşayan bir doktordur. Kızı Eliza'yı 18 yaşına geldiğinde onu yurt dışında okutma idealiyle büyütmüştür. Planları gerçekleşmek üzeredir; Eliza İngiltere’de psikoloji okumak için burs kazanmıştır. Tek yapması gereken ise lise bitirme sınavlarını geçmektir. Aslında başarılı öğrenci olan Eliza için bu sınavlar yalnızca bir formaliteden ibarettir. İlk yazılı sınavından bir önceki gün, Eliza tüm geleceğini riske atan bir saldırıya uğrar. Ancak Romeo, bir karar vermek zorundadır. Bu durumu çözmek için birkaç yol vardır ki ancak hiç bir yol, kızına öğrettiği değer yargılarına uymamaktadır.
19. yüzyılda Wallachia'da geçen filmde Costandin isimli bir polis, güçlü bir toprak sahibi tarafından karısının aşığı olan köleleri Carfin'i bulması için görevlendirilir. Köle Carfin, efendisinin karısı Sultana ile ilişki yaşadıktan sonra izini kaybettirir. Costandin'in kaçağı bulmak için atıldığı görev, başına beklemediği maceraların geleceği bir yolculuğa neden olacaktır.
İki genç kadın bir yetimhanede birlikte büyümüştür. Kadınlardan biri Rumen manastırına sığınır, diğeri yeni bir hayata başlamak için Almanya'ya taşınır.
2007 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye Ödülü’nün sahibi olan film, festivalde gösterildiğinden beri büyük ilgi ve övgü ile karşılandı. Romen sinemasının rönesansı olarak nitelendirilen film, sağlam senaryosu, akıcı ve inandırıcı diliyle dikkat çekiyor.
Borat Sagdiyev (Sacha Baron Cohen), Kazakistan’da bir TV muhabiri olup aynı zamanda Kazakistan’ın en önemli altı adamından biridir. Hükümeti tarafından Amerika’ya gönderilir. Amerika toplumu ve kültürü hakkında bir belgesel hazırlaması istenir. Borat, Amerikan mizahını kavrayabilmek için New York’ta bazı eğitimler alır. Bu sırada Pamela Anderson’a aşık olur. Tek istediği onunla evlenmektir.
Filmin hikayesi 2027 yılının Londra'sında geçmektedir. Theo Faron (Clive Owen), geleceğin bu dağılmış dünyasında kendi halinde yaşayan bir adamdır. Dünya'da büyük yıkımlar yaşanmış ve en sağlıklı kalmış yer olarak İngiltere öne çıkmaktadır. Bu sebeple ülkeye her yerden ciddi bir mülteci akını gelmektedir. Ayrıca kısırlık dünyanın üstüne bir felaket olarak çöreklenmiş ve yaşayan en genç insan olan 18 yaşındaki bir kişi de ölmüştür. Artık dünyaya yeni bebekler doğmamaktadır.
Montreal’li bir ailenin oğlu, kendi dünyasındaki bazı çelişkilerden ötürü benlik arayışı içindedir. Bu süreç, onu olgunlaştırırken aynı zamanda ruhun farklı labirentlerine de sürüklemektedir. Babasına hayranlık derecesinde bağlı olan oğlan, onu hayal kırıklığına uğratmamak uğrunda kendi doğası ile daha derin çelişkilere de dalacaktır. Dahası bu durum onu yer yer çıldırmanın eşiğine kadar getirir. Çılgın, ruhsal bir yolculuğun, toplum baskısının ve insanın başkaldıran doğasının bir baba-oğul ilişkisi üzerinden anlatılmaktadır.
Bir müzisyen olan kocasını ve çocuğunu kaybeden bir kadının bu gerçekle ne şekilde baş ettiğini inceler. Julie, bir kazada kocasını da kızını da ölüme teslim eder. Julie’nin iki seçeneği kalır geriye. Ya geçmişin gölgeleri ile yaşamak ya da geleceği şekillendirmek üzere şimdide yeni bir hayat kurmak. O yaşama tutunmayı ve yeni hayatı yaratmayı seçer. Ancak özgürlük kolay elde edilen bir kavram değildir. Acı veren hatıralardan, geçmişten uzaklaşarak tam anlamıyla özgürleşmek kolay değildir. Yolu hiç şüphesiz zorlu ve çetin olacaktır. Çok şeyle yüzleşmek zorunda kalacaktır.
1916'da Habsburg Ordusunda bir subay olan Rumen Apostol Bologa, Habsburglara sadık kalmak veya düşman hatlarının ötesinde Rumen Ordusu'na firar etmek arasında kalmıştır.