İngilizce
Aile Bağları filmi, Sidney Lumet'in yönetmenliğini yaptığı suç komedi filmidir. Bir profesörün Adam'a hayatının teklifini yaparak Adam'dan yüksek teknoliji firmasının laboratuvarından plazma çalmasını istemesiyle gelişen olayları anlatmaktadır.
Gremlinler, İçimde Biri Var ve Looney Tunes: Maceraya Devam gibi filmlerin yönetmeni Joe Dante’nin bu filminde, Oscarlı oyuncu Tom Hanks başrolde yer almıştır.
Gösterime girdiği dönem büyük bir gişe başarısına imza atan filmin, yönetmen koltuğunda Roger Spottiswoode oturuyor.
Robert Zemeckis’in müthiş bir başarı kazanan 1985 yapımı ilk yapımında filmin devamının geleceğinden kimsenin şüphesi yoktu. Ancak hiç kimse de bu kadar eğlenceli bir devam filmi de beklemiyordu. Aynı kadro, aynı espri anlayışı ve bu kez biraz farklı bir zaman çizgisi.
Christy Brown (Daniel Day-Lewis), beyin felçli olarak dünyaya gelmiştir. Hiçbir zaman hareketlerini kontrol altında tutamamaktadır. Ayrıca tüm yaşamı tekerlekli sandalyede geçmiştir. Bir gün sol ayağının bu felçten etkilenmediğini keşfeder ve onunla hayata bambaşka bir biçimde tutunur. Bu onun için bir şanstır. Üzerinde çalışmaya başlar ve bu yolla kendi ruhunda saklı yeteneği açığa çıkartır. Sadece sol ayağını kullanarak yazdığı romanlar ve şiirler, onun İrlanda edebiyatının saygın isimleri arasına girmesini sağlayacaktır.
Frank ve Jack Baker, küçük barlarda çalan profesyonel müzisyenlerdir. Çaldıkları müzik aşırı duygusaldır ve hiçbir zaman için günlük işe ihtiyaç duymamışlardır. Onlar her yerde çalabilirler. Frank kazandığı para ile ailesini geçindirme çabasındadır. Kardeşi Jack ise hayata karşı beklentisiz bir tavır takınmıştır. Bir zaman sonra bu ikili, aralarında Susie’yi alırlar. Harika bir sesi olan bu kadının varlığında işleri yolunda gitmeye başlamıştır. Ancak Jack ile Susie arasındaki yaşanan ilişki nedeniyle kardeşlerin arasındaki eski hesaplar yeniden açılacaktır. Bir yabancı, beklenmedik bir şekilde geçmişi yeniden bugüne taşıyacaktır.
Aşk Denizi filminde seri cinayetleri araştıran bir New York Polis dedektifinin (Al Pacino) peşinde olduğu şüphelilerden birine (Ellen Barkin) aşık olması ile gelişen olaylar anlatılmaktadır.
İngiltere Kralı V. Henry'yi anlatan film, William Shakespeare'in aynı isimli oyunundan uyarlanmıştır. Filmi Kenneth Branagh yazıp yönetmiştir. Film, şimdiye kadar yapılmış en iyi Shakespeare film uyarlamalarından biri olarak kabul edilmektedir.
Cennet Sineması filminde Salvatore (Marco Leonardi), yerel bir film göstericisi olan Alfredo (Philippe Noiret) ile tanıştığı dönemde henüz genç bir oğlandır. Sinemayı tanıdıkça sevmeye; Alfredo’ya da orada kendisine bir iş bulması için yalvarmaktadır. En sonunda Alfredo, onu asistan film gösterici yapar. Böylece Salvatore, yeni işiyle birlikte kurduğu hayal dünyasına ilk adımını atmış olur. Sinemaya olan aşkı ve Alfredo’ya karşı duyduğu sevgisi, günden güne büyüyecektir.
Chicago Mafyası, ayakkabı boyacısı Gino'ya (Don Ameche) bir teklifte bulunur: İşlemediği bir cinayetin cezasını çekerse ona Sicilya'da bir balıkçı teknesi alınacaktır. Gino, mahkemeye kadar düşük seviyeli bir gangster olan Jerry'nin (Joe Mantegna) gözetiminde tutulur. Jerry, bebek bakıcılığı türünde işlerden çabucak sıkılmış ve Gino'yu Lake Tahoe'da bir hafta sonu geçirmek için oraya götürür. Orada, Jerry tanınır ve Gino, büyük bir suç patronu ile karıştırılır. Her ikisi de yerel mafyayla ters düşene kadar birlikte hareket edeceklerdir.
Sarah Tobias (Jodie Foster), erkek arkadaşıyla kavga ettikten sonra bir gece dışarıda içki içerken bir barda insanları izleyip tezahürat yaparken 3 adam tarafından vahşice tecavüze uğrar. Bölge Savcısı Kathryn Murphy (Kelly McGillis) davayı alır, ancak tecavüzcülerin hafif bir ceza almasına ses çıkarmaz. Perişan Sarah, tecavüze tanık olan ve tecavüze teşvik eden erkekler için ağır bir ceza aramaya karar verir. Gerçek olaylara dayanan bu dramada Sarah, adaleti sağlamak için tekrar kürsüye çıkacak ve saldırıya uğradığı geceyi yeniden yaşamak zorunda kalacaktır.
1960'larda Johannesburg kentinde yaşayan beyaz bir genç kız olan Molly (Jodhi May), solcu ebeveynleri ırkçı Güney Afrika hükümetinin hedefi haline geldiğinde hayatının alt üst olduğunu fark eder. Molly'nin babası Gus (Jeroen Krabbé) sürgüne zorlanır, ancak annesi Diana (Barbara Hershey) aktivizmine devam eder. Molly annesine daha da yakınlaşır ve ırkçılığın sebebini anlamaya başlar.
Pek çok kişi, Yağmur Adam (Rainman) filminden sonra "otizm" kavramını daha iyi anlar hale gelmiştir. Muhteşem ikili Dustin Hoffman ve Tom Cruise gerçekten harika bir ikili olarak bir performans sergilemişlerdir. Birbiriyle tamamen zıt karakterli iki kardeşi canlandırdıkları "Yağmur Adam", artık bir klasik olarak kabul edilmektedir. 4 adet Oscar heykelciği yönetmen Barry Levinson’a, senarist Ronald Bass’a, başroldeki Dustin Hoffman’a ve elbette Yağmur Adam filminin kendisine layık görülmüştü. Tom Cruise ise ödül töreninden eli boş dönmüştür.
Sırdaş Radyo, Oliver Stone tarafından yönetilen ve Eric Bogosian, Alec Baldwin, Ellen Greene ve Leslie Hope'un oynadığı 1988 Amerikan drama gerilim filmidir.
Senaryosunu Kevin Wade'in yazdığı Çalışan Kız filmini Mike Nichols yönetmiştir. Oyuncu kadrosunda Harrison Ford, Sigourney Weaver, Melanie Griffith, Alec Baldwin ve Joan Cusack görev almışlardır.
Aksiyonun sinemasının en önemli yapımlarından biri olan Zor Ölüm (Die Hard) filmi, kendisinden sonra çekilen üç devam filmiyle bir seri haline getirilmiştir. Bu film Bruce Willis’in dünya çapında tam manasıyla tanınmasını sağlamıştır. Film Akademi Ödülleri'nde 4 dalda Oscar'a layık görülmüştür.
İkizler filmi 1988 yılında gösterime giren bir komedi filmidir. Filmin başrolünde Arnold Schwarzenegger ve Danny DeVito yer almıştır. Filmin yönetmenliğini ise Ivan Reitman yapmıştır.
İsa rolündeki Willem Dafoe'nun performansıyla dikkat çeken film, Nikos Kazantzakis'in kitabından uyarlanmıştır. Hz. İsa'nın hayatı pek çok kez sinema perdesine aktarılmıştır. Tüm zamanların en önemli yönetmenlerinden biri olan Martin Scorsese'nin perdeye aktardığı bu versiyonu ise belki de en çok ses getireni yapımlardan biri olmuştur. Film, 1989 Nisan ayında 8. İstanbul Film Festivali kapsamında Türkiye'de gösterilmiştir.
Yönetmen Emir Kusturica’ya uluslararası alanda tanınmasını sağlayan bu film, Cannes’da coşkuyla karşılanmıştır.
Elmaslara pek düşkün, seksi Amerikalı Wanda ve erkek arkadaşı Otto, bir elmas koleksiyonunun soygununu planlayıp gerçekleştirmek üzere İngiltere’ye gelirler. Ekibin diğer üyeleri George ve Ken’dir. Wanda ve Otto elmasları kendilerine saklamak istedikleri için George’u polise ihbar ederler. Oysa beriki elmasları çoktan başka yere saklamıştır. Wanda elmasların yerini öğrenmek için son çare olarak George’un avukatıyla yakınlaşmak zorunda kalır ve komedi doruğa tırmanır.
Bengalce konuşan Sushila Sen, kocası ve oğlu Hindistan’dan taşınarak Londra’ya gelirler. Burada göçmen olarak yeni yaşamlarına ayak uydurmaya çalışmaktadırlar. Ne yazık ki Bay Sen, trajik bir biçimde yaşamını yitirmiştir. Karısı ve oğlu buradaki günlük yaşamla tek başına mücadele etmek zorunda kalırlar. Sushila bir işe girmek ister ama aldığı maaşla geçinmeleri çok zordur. Oğlu Manek de okula başlar ve en çok piyano derslerine ilgi duymaktadır. Hatta öğretmeni kendisini bir piyano öğretmenine önerir. Madam Sousatzka ve egzantrik dostları eski bir mahallede, yıkılması beklenen bir binada yaşamaktadır. O sadece en yetenekli gençlere ders veren oldukça kuralcı bir kadındır. Ona göre yetenekli bir genç, her alanda kendini yetiştirmeden konsere çıkmamalıdır. Madam Sousatzka, Hintli göçmen Manek’e ders vermeyi kabul eder. Manek için yürümesi gereken yol olukça zordur fakat o bu yolda oldukça kararlıdır.
Bir kamp gezisi esnasında küçük çocuklarını kaybeden bir ailenin yaşadığı travmayı anlatan film, Lindy (Meryl Streep) ve Michael Chamberlain (Sam Neill) çiftinin gerçek yaşam öykülerine odaklanmıştır. Küçük çocuk ortadan kaybolduktan sonra yoğun bir araştırma süreci başlamıştır. Fakat bulabildikleri tek şey yırtık ve kanlı bir giysidir. Durumu yakından takip eden basın ise annesi Lindy'nin hissiz tavırlarını ve dini inançlarını bahane ederek çaresiz kadını bebeğini öldürmekle suçlamaya başlamıştır. Hiçbir kanıt olmamasına rağmen hapishaneye atılan Lindy, çarkları bozuk adalet sisteminin şanssız kurbanlarından biri haline gelecektir.
Barbara ve Adam henüz yeni evlenmişlerdir ve birbirlerine deli gibi aşıklardır. Bir gün bir araba kazasında yaşamlarını kaybederler. Aniden kendilerini New England'daki evlerinde hayalet olarak bulurlar.