Renkli
Borat Sagdiyev (Sacha Baron Cohen), Kazakistan’da bir TV muhabiri olup aynı zamanda Kazakistan’ın en önemli altı adamından biridir. Hükümeti tarafından Amerika’ya gönderilir. Amerika toplumu ve kültürü hakkında bir belgesel hazırlaması istenir. Borat, Amerikan mizahını kavrayabilmek için New York’ta bazı eğitimler alır. Bu sırada Pamela Anderson’a aşık olur. Tek istediği onunla evlenmektir.
United Airlines şirketine ait, 93 sefer sayılı uçağın yolcuları, 11 Eylül 2001 günü San Francisco'ya doğru yola çıktıklarında, ABD tarihinde düzenlenmiş en büyük terörist saldırının bir parçası olacaklarından habersizdiler. Uçuş 93 filmi, uçak ekbinden yolculara, o gün uçakta bulunan 40 kişinin yaşadığı korku, dehşet ve cesaret duygularını olabildiğince gerçek varsayımlar kurarak anlatmaya çalışmıştır. 11 Eylül 2001 günü, dünya politik tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olarak algılandı. UA93 sefer sayılı uçağın yolcuları, bu yeni dönemin en acımasız gerçeğiyle yüzleşmek zorundadır. Dünya Ticaret Merkezi'ne düzenlenen terörist saldırı haberini bir şekilde öğrenen yolcular, başlarına gelen felaketin bilinciyle bir karar vermek zorunda kalacaklardır.
Sinemada travesti rollerini yalnızca erkeklerin oynama geleneğini yıkan Felicity Huffman'ın harika performansıyla öne çıkan Transamerika; farklı bir baba/anne oğul ilişkisini bizlerle paylaşıyor. Muhafazakâr transseksüel Bree, ameliyatına birkaç gün kala bir oğlu olduğunu öğrenmiştir. Doktorunun ısrar etmesi üzerine oğluyla tuhaf bir yolculuğa çıkar ve onunla zaman geçirdikçe görüş ve düşüncelerinde köklü değişiklikler oluşmaya başlamıştır. Bazı yerlerde keyifli ancak daha çok duygusal deneyimler yaşatan yolculuklarında film, farklı kutuplar arasındaki uzlaşmanın nasıl olabileceğini bizlere göstermeyi başarıyor.
1959 yılında, “The New Yorker” dergisi için muhabirlik yapan yazar Truman Capote'nin dikkatini gazetesindeki bir makale çeker. Yazıda, Kansas eyaletinde işlenen bir cinayet ve aynı aile mensubu dört kişinin öldürülmesi anlatılmaktadır. Capote, daha önce buna benzer çok haber okumuştur ama bu olayda onu çeken bir şey vardır. Derginin yazı işlerini de ikna ederek, olayı araştırmak üzere kendisi gibi dergiye yazan çocukluk arkadaşı Harper Lee ile beraber olayın geçtiği yere doğru yola çıkarlar. Bu olayın, geçtiği kasaba üzerindeki etkilerinden, görgü tanıklarına ve polis raporlarına dayanarak yazılan öykü, katil zanlıların yakalanması ve ölüm cezasına çarptırılması ile Capote’nin sanıklarla yaptığı görüşmeler ve nihayetinde onlara destek olmak istemesi ile uzadıkça, Amerikan edebiyatının önemli eserlerinden “In Cold Blood” (Soğukkanlılıkla) adlı romanın da temeli oluşur.
Filmin yönetmeni Stephen Frears, İngilterede Kraliyet Ailesi kavramını mercek altına alırken kurguyu esprili bir dille şekillendirmiş. Geleneksel ile aykırı kavramların kıvamında harmanlandığı bir film olarak değerlendiriliyor.
Ken Loach'un son dönemde çektiği en önemli filmlerden biri olan Özgürlük Rüzgarı, 2006 yılında Cannes'da Altın Palmiye'nin de sahibi olmuştu.
Alejandro Gonzales Inarritu'nun Guillermo Arriaga ile beraber çıktıkları yoldaki üçüncü filmi olan Babil'in oyuncu kadrosunda Brad Pitt, Cate Blanchett ve Gael Garcia Bernal gibi oyuncular yer almıştır.
Başarılı bir NASA atronotu olan Charles Farmer, görevinden istifa etmek zorunda kalır. Hayali olan uzay yolculuğunu yapabilmek için kendi çifliğinde bir uzay mekiği yapmaya başlar. Twin Falls Idaho ve Northfork filmleriyle dikkat çekmeyi başaran yönetmen Michael Polish'in yönettiği filmin senaryosu da kendisine aittir.
Filmin hikayesi 2027 yılının Londra'sında geçmektedir. Theo Faron (Clive Owen), geleceğin bu dağılmış dünyasında kendi halinde yaşayan bir adamdır. Dünya'da büyük yıkımlar yaşanmış ve en sağlıklı kalmış yer olarak İngiltere öne çıkmaktadır. Bu sebeple ülkeye her yerden ciddi bir mülteci akını gelmektedir. Ayrıca kısırlık dünyanın üstüne bir felaket olarak çöreklenmiş ve yaşayan en genç insan olan 18 yaşındaki bir kişi de ölmüştür. Artık dünyaya yeni bebekler doğmamaktadır.
Son derece gelişmiş sıra dışı bir teknoloji yardımıyla insanların geçmişleri de dahil olmak üzere, tüm yaşamlarını mercek altına alabilen bir sistem üretilmiştir. Yaşanan bir patlama olayını çözebilmek için bu teknolojiden yararlanan polislerden birisi olan Ajan Carlin (Denzel Washington), olayın akışını değiştirebilmek için çok kısa bir zaman dilimine sahiptir.
Filmin öyküsü; geleceğin İngiltere'sinde (2020 senesinde) geçmektedir. Film, diktatör bir rejime bireysel bir başkaldırının nasıl toplumsal bir harekete dönüşeceğini anlatmaktadır. Wachowski kardeşlerin sinemaya uyarlayıp yapımcılığını üstlendiği filmi daha önce Matrix üçlemesinde yardımcı yönetmenlik yapan James McTeigue yönetmiştir. Alan Moore'un romanından perdeye uyarlanan film, son derece epik bir hikaye şeklinde kurgulanmıştır.
Bir devam filmi olan X-Men: Son Direniş filmi, bu üçüncü bölümde bir önceki bölümde filmin sonuna doğru gündeme gelen Dark Phoenix hikayelerini temel almıştır. Bir önceki filmde dostları için kendini feda eden Jean Grey, Anka Kuşu yardımıyla yeniden hayata dönecektir. Ancak bunun bir çok bedeli vardır.
Uma Thurman, kendisinde çok da alışık olmadığımız bir karaktere hayat veriyor. Filmin senaristi Don Payne, daha önce işlenen bir konu için farklı bir renk yakaladıkları iddiasında.
Yakın bir gelecekte baskıcı bir toplumda yeraltı dedektifi olarak görev yapan Bob Arctor, küçük ölçekli bir grup uyuşturucu kullanıcısı ile birlikte çalışmaktadır.
Film, geçmiş, bugün ve gelecek zaman dilimlerinde geçen üç ayrı hikayeyi anlatıyor. Her bir öykü aşka dair sonsuzluğun peşinde olan erkekleri anlatmaktadır. İlki mayalı bir kâşifin esir düşmüş kraliçesini kurtarmak hayat ağacını aramasını konu eniniyor. 2. öykü ise türlü ağaçlar üzerine çalışmalar yapan bir tıp araştırmacısının ölmek üzere olan karısını kurtarmak için ilaç arayışını anlatırken son hikaye ise bir kapsül içinde yaşlı bir ağaç ile ölmekte olan bir yıldıza doğru seyahat eden bir uzay yolcusunun hikayesine odaklanıyor. Pi, Bir Rüya İçin Ağıt gibi filmlerin yönetmeni Daren Aronofsky yine ortaya farklı bir film çıkarmayı başarıyor.
21. yüzyıl sonlarında insanlık çok değişmiştir. Hemofaj denilen bir hastalık, insanları genetik olarak değişmiştir. Ortaya yeni bir insan türü çıkmıştır. Bu değişiklik onların çok daha hızlı, inanılmaz derecede kuvvetli ve keskin bir zekaya sahip olanlarını sağlamıştır.
Bir devam filmi olan Kelebek Etkisi 2, yine ilkine paralel bir konu üzerinde durmaktadır. Filmde geçmiş yaşamının kritik noktalarında değişiklik yaparak geleceğini değiştiren ve her defasında istemediği sonuçlara neden olan bir adamın hiakyesi anlatılmaktadır. Film, ilki kadar olmasa da ilginç sonuyla izlenmeyi hakeden bir yapımdır. Bu sefer yönetmen koltuğunda ise Maske, Ölümcül Dövüş gibi filmlerin görüntü yönetmenliğini yapmış olan John R. Leonetti oturuyor.
Film 2008 yılının Los Angeles şehrinde geçmektedir. Şehir; sosyal, ekonomik ve çevresel bir felaketin eşiğindedir. 4 Temmuz kutlamaları için hazırlıklar son 3 gününe girmiştir. Hafıza kaybı sorunu olan Boxer Santaros'un yolu ise kendi TV programını hazırlamaya çalışan yetişkin filmlerinin ünlü oyuncusu Krysta Now'la ve polis Hermosa Beach'le çakışacaktır.
New York'ta sıradan bir hayat yaşayan gazeteci Andrea Sachs (Anne Hathaway), her genç kızın hayali olan bir işe girmeyi başarmıştır. Bu işte bir yıl çalışabilirse, istediği gazetede iş bulabilecektir. Ancak patronu Miranda Priestly (Meryl Streep), acımasız ve çok sert bir kadındır. Andrea çok çalışır ve tüm hayatını işinde başarılı olmak adına değiştirmek zorunda kalmıştır. Bu durum geçen süreler boyunca erkek arkadaşı ve dostları ile arasının açılmasına neden olacaktır.
Louis Simo (Adrien Brody), kendi halinde bir yaşam süren ancak mesleği gereği hayatından hiç heyecan eksik olmayan biridir. Sıradaki görevi ise insanlık tarihinin en büyük sırlarından birini ortaya çıkarmaktır. Louis, televizyonda yıllarca Superman'i canlandırmış olan Georges Reeves'in şüpheli ve açıklanamaz ölümünün peşine düşecektir.
2. Dünya Savaşı’nın Avrupa’yı kasıp kavurduğu yıllardayız. 130.000 Kuzey Afrikalı, Fransız ordusuna katılarak ülkeyi Naziler’den korumak için savaşmaktadır. Daha önce hiç adım atmadıkları bu toprakların özgürlüğü için savaşan bu insanlardan Said, Mesud, Abdülkadir ve Yaser kazandıkları zaferlerle kahraman ilan edilirler. Avrupa genelinde ve Fransa özelinde, bugünün dışlanan göçmenlerinin babalarının bir zamanlar kahraman olarak karşılandığını anlatan İsimsiz Kahramanlar, günümüz politikalarının da ciddi bir sorgulamasını yapmıştır.